ANA SAYFA | | | ATATÜRK'ün YAZDIKLARI | | | ATATÜRK'ün Konuşmaları | | | SERBEST MAKALELER | | | Atatürk Fotoğrafları | | | Hadislerde Türkler | | | Bana Ulaşın |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
Yunanistan'a seyahat etmeden önce havaalanında yaptığı basın toplantısında;
"Kıbrıs Rum Kesimini dünya tanıyor, biz tanımıyoruz desek bu ne ifade
eder" demiş, Dışişleri Bakanı Gül de, bunun Kıbrıs'ın tanınması şeklinde
anlaşılabileceğini söyleyerek bu yanlışın orada düzeltilmesini sağlamıştı.
Psikolojide, insanlar bazen
içinden geçirdikleri ancak dışa vuramadıkları bazı sözleri, bilinçaltında
biriktirir ve aniden en olmadık yerlerde söyleyebilirler diye bir teori var. nitekim
Başbakan'ın bu şekildeki bilinçaltını dışa vurma olaylarına pek çok kez şahit
olmuşuzdur.
Hiç kuşkunuz olmasın öyle
inanıyorum ki, Başbakan'ın yukarıdaki ifadesi de onun bilinçaltındaki gerçek
düşüncesini yansıtıyor. Çünkü onun milliyetçilik anlayışı
"Ümmetçi" bir milliyetçiliktir. Ümmetçilik ise, objektif milliyetçilik
dediğimiz; ortak bir ırk, dil, din ve kültür geçmişine sahip bir toplumu
ifade eden millet tanımından hareketle, bu tanımın yalnızca ortak din geçmişi ve
bağı kısmını kapsayan son derece dar kapsamlı bir tanımı içerir.
Sübjektif dediğimiz milliyetçilik
ise; Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan "Atatürk milliyetçiliği" ile
kendisini bulur. Bunun anlamı, ortak bir geçmişten çok, geleceğe dönük ortak
hedeflere sahip insanlardan oluşan bir topluluğu ifade etmektedir.
Oysa Sayın Başbakan’ın
geçmişteki ve bugünkü söylemleri, Hükümetin icraatları bence Türk toplumunun
geleceğe dönük ortak hedeflerine hiç de uymuyor.
Sayın Başbakan’ın Kıbrıs
hakkındaki yukarıdaki düşüncesinden hareketle pek çok değişik düşünceleri ifade
etmesine hiç şaşırmamalı. Bunlar neler mi olabilir?
Örneğin;
-
Bütün dünya öyle yada böyle
Osmanlı döneminde Ermenilere soykırım yapıldığını söylüyor, tarih kitaplarında
böyle yazıyorlar. Biz Ermenilere soykırım yaptık desek ne olur, demesek ne olur.
-
Bütün dünya, Türkiye’nin
Güneydoğusuna “Kürdistan” diyor. Biz böyle desek ne olur, demesek ne olur.
-
Yunanistan kıta sahanlığını 12
mile çıkarmak istiyor. Biz 6 milde ısrar etsek ne olur, etmesek ne olur.
-
Bütün dünya İstanbul’a
“Konstantinopolis” diyor, Biz böyle demesek ne olur, desek ne olur.
-
Bütün dünya “Barbar Türkler”
diyor. Biz barbar değiliz desek ne olur, demesek ne olur.
Y
yukarıdakilere değişik örnekler vermek mümkün.
Kısacası Başbakan’dan bu
sözleri duymak herhalde pek de şaşırtıcı olmayacaktır. Türkiye’nin bu güne
kadar yerleşmiş, Devlet politikası halini almış ve herkesin üzerinde ortak bir
fikirde bütünleşmiş olduğu politikalarının artık Başbakan'a
göre değişmesi lazımdır. Başbakan’ın henüz dillendiremediği ama yakın
zamanda dillendirebileceği muhtemel olabilecek yukarıdaki görüşleri konusunda da
yavaş yavaş bir altyapı oluşturuyor olabilirler. Baksanıza Kıbrıs konusunda hem
Türkiye’yi hem de Kıbrıs Türklerini nasıl da ikiye böldüler. Tıpkı bir
Türk büyüğünün!, “Federasyonu tartışmalıyız”
dediği gibi, tartışa tartışa federasyonun altyapısını nasıl hazırlamaya
çalıştılarsa, yukarıdaki konularda da “Biz bu görüşleri sadece tartışmaya
açıyoruz, onların uygulanması taraftarı değiliz diyerek, yani en başarılı
oldukları alanda ellerine kimsenin su dökemeyeceği “Takiyyecilik” alanında
faaliyetlerini sürdürmeye devam edebilirler.
Başta Başbakan ve onun yılmaz
yandaşları Türk halkının ve seçmenin görüşlerini hiçe sayıp, yalnızca
kendilerine oy verenlerin görüşlerini dikkate alarak, diğerlerine kulak tıkamaya
devam ettikçe, “Bizler Demokrat Partinin devamıyız” diyerek tıpkı onlar gibi
“Çoğulcu demokrasiyi” değil de “Çoğunluk demokrasisini” benimsemeye ve
uygulamaya devam ettikçe, Milli Egemenliği çoğunluk partisinin egemenliği olarak
algıladıkça, çağdaş demokrasi kuramlarının hiçbirinden haberdar olmayan insanlar
bizi yönetmeye devam ettikçe, üstelik onlardan biri –hem de Anayasa Profesörü
unvanlı biri- gecenin üçünde sokakta bir kadını görenler, bu kadın milletvekili de
olsa, bu saatte ne yapıyorsun derler diye bir söz sarf ediyorsa,
Hepimiz her şeye her an
hazırlıklı olmalıyız.