ANA SAYFA | | | ATATÜRK'ün YAZDIKLARI | | | ATATÜRK'ün Konuşmaları | | | SERBEST MAKALELER | | | Atatürk Fotoğrafları | | | Hadislerde Türkler | | | Bana Ulaşın |
Din birliğinin de bir
millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır.Fakat biz,bizim gözümüz
önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük
millet idi.Arap dinini kabul ettikten sonra,bu din,ne Arapların, ne aynı dinde bulunan
Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil
etmelerine hiçbir tesir etmedi.Bilakis,Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti;
milli hislerini, milli heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi.Çünkü, Muhammed-in
kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine
müncer oluyordu.Bu Arap fikri,Ümmet kelimesi ile ifade olundu.Muhammedin dinini kabul
edenler,kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin , her yerde yükseltilmesine
hasretmeğe mecburdular.Bununla beraber,allaha kendi milli lisanında değil,allahın Arap
kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bunacaktı. Arapça öğrenmedikçe,
allaha ne dediğini bilmeyecekti.Bu vaziyet karşısında Türk milleti bir çok asırlar,ne
yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin,adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği
halde, kuranı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş
olan haris serdarlar,Türk milletince, karışık, cahil hocalar ağzıyla, ateş ve azap
ile müthiş bir muamma halinde kalan,dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler.
Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar,bir taraftan Avrupa-da, Allah
kelimesinin ilası(yüceltilmesi) parolası altında,Hıristiyan milletlerini idareleri
altına geçirdiler,fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler.
Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla
birleşerek kuvvetli bir millet yaptılar.Mısır-da, belirsiz bir adamı halifedir diye
yok ettiler, hırkasıdır diye bir palas pareyi, hilafet alameti ve imtiyazı olarak
altın sandıklara koydular, halife oldular. Gah şarka, gah garba veya her tarafa birden
saldıra saldıra Türk milletini, topraklarını,menfaatlerini, benliğini unutturacak,
allaha mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.Milli
duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler,felaketler his
olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahrette kavuşacağını vaat
ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine
mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin,
ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek, ahiret hayatına
kavuşmak telkin edendin hissi; dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk
milletinin vicdanındaki çadırını yıktı.,davetlileri, Türk düşmanları olan Arap
çöllerine gitti.Türk vicdanı umumisi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve küşayişiyle(açıklıkla,ferahlıkla),
büyük heyecanlarla çarpıyordu.Ne oldu? Türkün milli hissi, artık ocağında
ateşlenmişti. Artık Türk, cenneti değil, eski, hakiki büyük Türk cedlerinin
mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu.
İşte din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra.
Türk milleti, milli hissi;dini hisle
değil fakat insani hisle yan yana düşünmekten
zevk alır, vicdanında, milli hissin yanında, insani hissin şerefli yerini daima
muhafaza etmekle müftehirdir(öğünür). Çünkü, Türk milleti bilirki, bugün
medeniyetin şahrahında(büyük yolunda) müstakil ve fakat, kendilerine muvazi yürüdüğü
umum medeni milletlerle, keşifleri, mütekabil insani ve medeni münasebet, elbette inkişafımızda
devam için lazımdır. Ve yine malumdur ki, Türk milleti, her medeni millet gibi,
mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle,ihtiralarıyla medeniyet alemine hizmet etmiş
insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder.
Türk milleti, insaniyet aleminin, samimi bir ailesidir.
Türk
milleti en eski tarihlerde,meşhur kurultaylarıyla,bu kurultaylarında devlet reislerini
intihap etmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar merbut olduklarını göstermişlerdir.Son
tarih devirlerinde,Türklerin teşkil ettikleri devletlerde,başlarına geçen padişahlar,bu
usulden ayrılarak müstebit olmuşlardır.
Kralların
ve padişahların istibdadına,dinler mesnet olmuştur.Krallar,halifeler.padişahlar
etraflarını alan papazlar,hocalar tarafından yapılmış teşviklerle,ilahi hukuka
istinat etmişlerdir.Hakimiyet,bu hükümdarlara Allah tarafından verilmiş olduğu
nazariyesi uydurulmuştur.Buna göre,hükümdar,ancak allaha karşı mesuldür.Kudret ve
hakimiyetin hududu din kitaplarında aranabilir. İlahi hukuka mütenit bir mutlakıyet
kaidesi önünde,demokrasi prensibinin,ilk aldığı vaziyet mütevazıdır.O,evvela hükümdarı
devirmeğe değil,onun yalnız kuvvetlerini tahdide,mutlakıyeti kaldırmağa çalıştı.Bu
çalışma 400-500 sene evvelinden başlar.Evvela,kuvvetin milletten geldiği ve kuvvet
gayrı muktedir bir ele düşerse iştirak etmesiyledir.....