ANA SAYFA | | | ATATÜRK'ün YAZDIKLARI | | | ATATÜRK'ün Konuşmaları | | | SERBEST MAKALELER | | | Atatürk Fotoğrafları | | | Hadislerde Türkler | | | Bana Ulaşın |
Silah
Sanayii, ABD ve Terör (Bir
Komplo Teorisi)
11
Eylül günü ABD’ye yapılan büyük saldırılar öncesinde gazetelerde şöyle bir
haber vardı: ‘ABD Savunma Bakanlığı, aynı anda iki savaşı idare edebilecek
düzeyde tuttuğu savunma harcamalarında dörtte bir oranında indirime gidiyor.’ Yine
yakın zamanda, uzun bir süre önce askıya alınmış olan ‘Yıldız Savaşları
Projesi’nin tekrar ABD’nin gündeminde yerini almaya başladığı yolundaki haberler
dikkat çekmekteydi.
* * *
ABD
ekonomisinin en önemli kaynaklarından biri olan silah sanayiinde yüzde 25 oranında
indirim yapmak, neredeyse tamamı özel sektörün elinde bulunan silah sanayii
açısından büyük bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Yine savunma harcamalarından
yapılacak kısıntının bir başka harcama kalemi olarak Yıldız Savaşları
Projesi’ne aktarılması da söz konusu. Bu durum özellikle daha geniş bir alana
yayılmış durumda bulunan Amerikan silah üreticileri için olumsuz bir durum. Çünkü
özel sektörün kontrolündeki silah sanayiine yatırılacak paraların büyük bir
bölümünün, hemen her aşaması devletin denetiminde bulunan bir projeye aktarılması
onlar için hiç de iyi bir şey değil. İşte dünya silah üretiminin çoğunluğunu
elinde bulunduran Amerikan silah üreticilerini düşündüren en önemli konu bu.
* * *
Teknoloji
baş döndürücü bir hızla ilerlerken, bunun silah sanayiine yansımaları da
kaçınılmazdır. Özellikle yeni geliştirilen silahların “ne muhteşem şeyler!”
olduğunun her kes tarafından bilinmesi ve bunların tanıtılması çok önemli.
Kapitalist sistemin temel kurallarından biri olan “tüketimin üretim tarafından
yönlendirilmesi” kuralı burada da kendini gösteriyor. Bir malın tüketilmesi için
önce ona bir ihtiyaç duyulması gerekiyor. Peki, o mala karşı bir ihtiyaç
duyulmuyorsa bu durumda ne yapılmalı? Cevap çok açık: İnsanların o mala gerçekten
ihtiyaçları olduğuna ikna edilmesi gerek. Gıda, giyim ve benzerleri gibi çeşitli
tüketim malları karşısında insanların taleplerini yönlendirmek kolay. Bunu
reklamlar yoluyla gayet kolay gerçekleştirebilirsiniz. Ama bir tüketim malı olarak
silah söz konusu olduğunda bu konu diğerlerinden ayrı bir önem kazanıyor.
Ürettiğiniz silahların tanıtımını öyle TV’lerdeki reklam kuşakları ya da
gazetelerdeki tam sayfa ilanlar yoluyla yapamazsınız.
O
halde tanıtım için tek bir yolunuz vardır: SAVAŞ. Tıpkı bundan on yıl önce
Körfez’de yapıldığı gibi. Bir savaş söz konusu olduğunda artık elinizdeki tüm
silahları piyasaya sürebilir, hepsinin ne kadar kuvvetli ölüm makineleri olduğunu
tüm dünyaya anlatabilirsiniz.
* * *
Bütün
dünyayı ‘hak’ ve ‘adalet’ kavramlarını kullanarak, bu savaşta yanınızda saf
tutmaya çağırabilirsiniz. Ama bu çağrınız olayların gerçek nedenlerini bilenler
için hiç de inandırıcı olmaz. Dünya, saldırıların arkasından ilk şoku
üzerinden atmaya başladıkça olaylara daha sağduyulu bir şekilde bakmaya başladı
bile. Hele ‘hak’ ve ‘adalet’ kavramlarını kullanarak insanları kendi yanında
olmaya çağıranların geçmişteki sicili karıştırıldıkça, bu kavramların
arkasındaki gerçek arzular da yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Bunun son
örneği yakın zamanda kendini apaçık bir şekilde gösterdi. Geçtiğimiz aylarda
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan “Irk
Ayrımı ve Soykırım” konulu görüşmelerde ABD ve İsrail’in tutumları, onların
bu konuda ne düşündüklerini açıkça ortaya koydu. Üstelik bu görüşmelerde, bu
güne kadar en çok acı çekmiş ırklardan birine mensup bir insan ABD dışişleri
bakanı koltuğunda otururken, üstelik o kişinin mensup olduğu ırk en büyük
acılarını, kendisinin şu anda en etkili yönetim kademelerinden birinde bulunduğu
devlet tarafından çekmiş ve halen çekmeye devam ediyorken, toplantılarda daha alt
düzey bir katılımla olaya tepkisini veriyordu.
Kızılderilileri
topraklarından atmak için onların başlıca besin kaynakları olan bizonları yok etme
planını uygulayan, Kızılderili kabilelerine yardım adı altında salgın
hastalıklara yol açan virüsler taşıyan battaniyeler vermek suretiyle koca bir
kabilenin yok oluşuna neden olanlardan bu kavramların içeriğine gerçekten
inanmalarını bekleyemezsiniz. Onların “hak” ve “adalet” anlayışları
yalnızca kendi çıkarlarına hizmet etmeye uygundur.
* * *
Dünyanın
gördüğü son büyük savaşın üzerinden tam 56 yıl geçti. “Hak” ve “adalet”
düşkünleri o savaşı sona erdirmek uğruna gözlerini bile kırpmadan, o güne kadar
bir seferde en fazla insanın ölümüne yol açan atom bombalarını kullanmaktan hiç
çekinmemişlerdi. Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombaları bir seferde
yüz binden fazla insanın ölümüne, yüz binlercesinin de sakat kalmasına sebep
olurken ve o bombaların etkileri günümüze kadar halen devam ederken, cinayetlerini
yine bu iki kavramla maskelemekteydiler: “Hak” ve “adalet”.
“Hak
ve adalet uğruna ölüm...” Ne tuhaf değil mi?
Geçenlerde
bir yazar, “Ölü sayısı bu kadar yüksek olmasaydı, bu işin ABD tarafından
tezgahlandığına inanırdım” diyordu. Saldırıların arkasından da hemen şu
sorular gündeme geldi: “ABD Yıldız Savaşlarına hazırlanırken kendi ulusal
güvenliğini sağlamaktan aciz mi? Kıtalararası nükleer füzelerin imha edilmesi için
projeler hazırlayan ABD, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’un göbeğine kadar giren
dev yolcu uçaklarını neden göremedi?” Çünkü görmek istemedi. Neden görmek
istemediğinin cevabı ise yukarıdaki satırların arasında gizli.